Prof. Dr. Tarhan, kronolojik, biyolojik ve psikolojik olarak 3 türlü yaşlanma var olduğunu belirterek, “Kronolojik yaşlanma nüfus kağıdındaki, biyolojik yaşlanma yaşamla beden ile ilgili, psikolojik yaşlanma da ruhsal yaşlanması kişinin. Yani kendini ruhen yaşlı hissetme yaşı diyebiliriz” dedi.
Kaliteli, güvenli bir yaşlanma yapmadığı zaman kişinin psikolojik olarak erken yaşlandığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Vücudumuz devlet gibiyse beynimiz hükümet gibi. Beynimiz iyi çalışmadığı zaman devletin bütün kurumları nasıl çalışmaz, burada da aynı şekilde böyle olunca bütün organlar bozulmaya başlıyor. Kişinin beyindeki yazılım bozuluyor aslında” dedi.
NEDEN BOZULUYOR?
Prof. Dr. Tarhan, bunun kişinin yaşam felsefesi, hayata ve yaşlanmaya bakışıyla ilgili olduğunu ifade ederek, “Kişi zihinsel ve duygusal yatırımını, narsistik yatırımını bedenine yaptıysa, vücudunda bir sivilce çıksa felaketleştirir hemen. Paraya yaptıysa ufak bir kayıpta felaketleştirir. Şöhrete yaptıysa, onunla ilgili bir şey yaşadığı zaman hemen felaketleştirir ve hızla çökmeye başlar, depresyona girer ve psikolojik yaşlanma hızla başlar. Onun için yaşam felsefesi çok önemli. Kişinin sağlıklı bir yaşlılık, güvenli bir yaşlılık geçirmesi için de güvenli yaşlılığın temelleri çocuklukta atılıyor. Biz yaşlılık psikolojisi değil, yaşlanma psikolojisi demeyi daha çok tercih ediyoruz. Çünkü çocuk doğar doğmaz, yaşlanmaya başlıyor insanoğlu. Doğmayla birlikte kronometre işliyor, yaşlanıyor” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, insan yavrusunun diğer canlılardan farklı olarak psikolojik olarak prematüre doğduğunu kaydederek, “İnsanoğlu bir yaşında yürüyebiliyor. On beş yaşında iyi ve kötüyü ayırt edebiliyor. Bu bütün bunlar hep bu arada öğreniyor. Hatta beyindeki hücre sayısı, beyindeki hücredeki ağlar beyin gelişiminin yüzde 50’sinden fazlası 0-3 yaş arasında oluyor. 0-3 yaş arası öyle önemli ki. Çocuğun kendini güvende hissetmesi, hayatı keşfetmesi, yürümesi, oturması, kalkması, her şey… Beyinde ciddi bir şekilde hücre patlaması yaşıyor. Bir de ergenlik döneminde yaşıyor” diye konuştu.
MUTLU VE ÜRETKEN BİR YAŞLI NASIL OLUNUR?
Bilimdeki yeni gelişmelerin, insan beyninin yaşlanmasıyla, ruhsal yaşlanmasının arasında nedensellik bağı olduğunu gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Kişi hayata doğru anlam yüklerse, ölüm konusunda gerçekçi bir yaklaşımı varsa, yaşam felsefesi sağlıklıysa hayatının son nefesine kadar gayet kendi ile barışık, mutlu ve üretken bir yaşlı olabilir. Bunun için doğru bir kişilik duruşu gerekiyor” dedi.
UZUN YAŞAMANIN SIRRI
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ben size bir örnek anlatayım, ikisi de rahmetli oldu, birisi Celal Bayar diğeri de Ayhan Songar hocamız. Ayhan Songar hocamız Cerrahpaşa’dan bizim hocamız, onun anlattığı bir hikâye. Celal Bayar 100 yaşındayken onu ziyarete gidiyor. Ziyarete gittiğinde bir kitap istiyor ondan, Celal Bayar. Tam birkaç ay sonra gittiğinde, ‘Kitabı bekliyorum, ne oldu?’ diyor. O zaman dediğim, doksanlı yıllar. İnternet vesaire yok. Cevap veremeyince, ‘Unuttuğumu sandın değil mi? Yaşlı olduğum için kitabı istedi ama unutur, sormayacağımı sandın.’ diyor.” diye bir anekdot anlatarak, “Yaşam felsefesi öyle ki, misafir geldiği zaman takım elbiseyle çıkarmış. Hiç böyle pijama ile karşılamazmış” dedi.
Yaşamdan elini eteğini çekmediğine de vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
“Evet okuyor, o yaşa gelmiş kitap okuyor. Beyni yaşlandıran şey düşünce tembelliğidir. Yani düşünce tembelliği varsa kişinin amacı yoksa, insanlara faydalı olmak gibi bir amacı yoksa...
Belli yaşa gelmiş bir insan birkaç kişiye bir şey öğretmekten, birkaç kişiye faydalı olmaktan müthiş zevk alıyorsa, sağlıklı yaşlanmayı başarmış demektir. Yaşlandıkça bazı beden yetilerimiz azalıyor. Hafıza biraz zayıflıyor, ataklık, girişimcilik azalıyor ama bilgelik ve ağırbaşlılık belirginleşiyor. Yani mantıklı, doğru düşünme, doğru karar verme, muhakeme gücü artıyor. Bilgi birikimi, tecrübe arıyor. Daha tutarlı, hoşgörülü, sabırlı oluyor bu kişiler.”
BÜYÜK İŞLER BEDENSEL GÜÇTEN ZİYADE ZİHİNSEL GÜÇLERLE YAPILIYOR
Büyük işler başaranların fiziksel güç yerine zihinsel gücü önem veren kişiler olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Büyük işler bedensel güçten ziyade zihinsel güçlerle yapılıyor. Akıl keskinliği kılıç keskinliğinden daha keskindir, o da bilgeler de vardır, yaşlı bilgelerde. Bu sağlıklı psikolojik yaşlanma, bilgeleştiren yaşlılar olmayla çok yakından ilgilidir” dedi.
Kendinle barışık olmanın, geçmişte yaşamamanın önemine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Mutlu yaşlı olamazlar. Yakınlarına da mutsuz eder o tarzda kişiler. Bir de yenilikten korkan yaşlılar vardır. Eskiye tutku şeklinde bağlı olurlar. Hani neofobi denilen tarzında, yenilik korkusu onlarda bir hastalık haline gelir. Yaşlıların en büyük psikososyal sorunu yalnızlıktır, kendini yalnız hissetmesidir” şeklinde anlattı.
Etrafında kendisinden bir şeyler öğrenmek isteyen gençlerin olduğu yaşlıların çok mutlu bir yaşlılık geçirdiğini, hem de beynini zinde ve canlı tuttuğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Dikkat ederseniz böyle dedeler ve torunlar iyi anlaşırlar. Anne ve baba çocuğu ile ilgilenemez meşguldür ama dede, anneanne ve babaannede zaman daha çoktur. Çocuklarda da hep sorma ihtiyacı vardır. Birinin öğrenme ihtiyacı, birinin anlatma, öğretme ihtiyacı birbirini tamamlar” dedi.
Bazı yaşlılarda sağlığa aşırı düşkünlük arttığını da söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Yaşama ateşi öyle bir şey ki, beklenenin tersine insan doğar, yaşar, ölür. Gayet doğal bir süreç diyorsunuz ama öyle psikolojik bir duygu var ki insanda yaşlandığı zaman daha çok yaşamak istiyor” dedi.
Kişinin yaşlandıkça ölümsüzlük arzusunun var olduğunu, bunun insanda genetik olarak kodlandığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, yaşlı bir insanın, yaşlıların bedensel sağlığı, yaşlılık psikiyatrisi ve yaşlılık tıbbının da farklı olduğunu, sağlıklı yaşlanmak için Geriatri uzmanlarından görüş almak gerekebildiğini anlattı.
Bazılarının yaşlandıkça hırslarının arttığını ve yaşlandıkça mal, mülk ve şöhret tutkunu olduğunu dile getirerek, “Bir ayağı öbür tarafta hala bu adam ne düşünüyor dersiniz ama aslında onun yaşama alevi, ateşi daha çok artıyor” dedi.
Tarhan: “Beynimiz bir makine gibi”
Yaşlılığa yüklenen anlama işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Beynimiz bir makine gibi, beynimizi iyi kullanırsak yaşlılığımızda hayatımızın son gününe kadar zihnimiz açık, kendi ihtiyaçlarımızı gören, insanlara üreten, faydalı olan bir kişi olarak kalabiliriz” dedi
Bir matematik profesörünün ‘Satranç oynarken sekiz hamle ilerisini görüyordum ben, şimdi ancak beş hamle ilerisini görebiliyorum, bende bir hafıza problemi var’ diye nöroloğa gittiğini ve nöroloğun da hafıza gücü yaş grubunun ortalamasında olduğu için MR bile çektirmediğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, o kişinin kaza geçirdiği için yapılan otopsisinde beyninde Alzheimer plağının dolu olduğunun görüldüğünü, ancak matematik profesörü olduğu için o kişinin devamlı zihnini canlı tuttuğunu kaydetti.
Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişi devamlı araştırıyor, sorguluyor, düşünüyor, yorumlama yapıyor, yeni şeyler öğreniyor yani böyle şey yapıyor, bilim felsefesiyle ilgileniyor ve beyin yeni yollar oluşturmuş, bir taraf tıkanırken bypass yollar oluşturmuş. Yani beynimiz plastik organ onun için nöroplastisite kuramını kanıtlayan bilim adamı Nobel aldı. Beynin plastik organ nöroplastisitesi var” diye konuştu.
BESLENMEDE KALBE İYİ GELEN BEYNE DE İYİ GELİYOR
Beyindeki hipokampus denilen hafıza hücrelerinin olduğu küçük bir bölüm olduğunu ve yeni şeyler öğrenildiği zaman orasının çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Nöroplastisitesi olan kişi, beyni plastik olan kişi yeni bir şey öğrendiği zaman beynin o bölgesinde büyüme hormonu salgılanıyor. Her yaşta, ileri yaşta da olabiliyor. O hormon yeni hücre üretiyor, o hücre göçüyor ve beyindeki yolları oluşturuyor, ileri yaşta bile beyin yeni hücre üretiyor. Beynimiz plastik organ olduğu için kuyu gibidir kullandıkça açılıyor, kullanmazsan köreliyor, yeni yollar oluşuyor, network oluşuyor. Bir de tabii beyin sağlığında bu önemli ama ‘çalışan demir ışıldar’ sözü beyin için aynen geçerli. Beslenme de çok önemli. Kalbe iyi gelen beyne de iyi geliyor. Kalp ve damarlara iyi gelen beyne de iyi geliyor. Onun için kilo olmaması, şeker ya da kalp damar hastalığı varsa ona uygun yaşamak hepsinin burada olumlu etkisi var diyebiliriz” şeklinde anlattı.
BEYİN ZORLANDIĞI ZAMAN YENİ YOLLAR AÇIYOR VE GENÇ KALIYOR
Prof. Dr. Tarhan, beynin zorlandığında yeni yollar açtığını kaydederek, “Yani zihinsel itiraz, zihinsel isyan kişinin beyninde yeni network oluşturuyor, yeni sinirsel devreler oluşuyor ve beyin genç kalıyor. Onun için böyle sorgulayan, yeni şeyler araştıran, sadece gençler için değil her yaş için geçerli bu… Bu nedenle yeni şeyler öğrenmeye açık olmak, yeniliği arama davranışı beynin en büyük dostudur. Bu nedenle, ama sosyalleşme bunu da sağlıyor. Yalnız kaldığı zaman beyin uyaransız kalıyor onun için sosyal temas, sosyal ilişkiler, kişinin dinlemekten çok bir şeyi konuşup, anlatıp anlatmak veya yazmak veya bir şeyi okumak, bunların hepsi beyinde yeni yollar oluşturuyor.
HAFIZANIN ALTI SADIK BEKÇİSİ 5N1K
Hafızanın altı sadık bekçisi diye tanımlanan beyinde altı tane network bulunduğunu, bunların “kim söyledi, ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin” olduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, “5n1k… Bunların altısı ayrı bir network beyinde. ‘Kim’ diye beynimize bilgiyi yazdığımız zaman sadece kimden hatırlarsın ama ne söyledi ne zaman söyledi, nasıl söyledi, niçin söyledi bütün bunlarla birlikte bir bilgiyi beyne kaydederseniz bir networkten hatırlayamazsanız, diğerinden hatırlarsınız. Bu beynin, müthiş hafızanın altı sadık bekçisi ve beyin yaşlanmasının da en büyük ilacıdır diyebiliriz” şeklinde ifade etti.
Ölümü de doğru yorumlamak gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Ölüm korkusu da insanın iyi bir hayat felsefesi ile ilgili. Kişi ölümü Mevlâna gibi, Şeb-i Aruz gibi ölümü bir odadan bir odaya geçiş gibi, dünyada misafiriz gibi düşünüyorsa ölümden sonrasıyla ilgili bir korku yaşamıyor. Çünkü eğer ölümden sonra her şey bitse işte her şey çok anlamsız oluyor. Onun için şu anda kuantum bilimi diyor ki ‘Evrende hiçbir şey yok olmuyor.’ Bilinç çalışmaları şu anda evrenin gerçeklik algısının farklı olduğunu gösteriyor. Bu da ayrı bir konu. Hesap verebilir bir hayat yaşayan bir insan niye ölümden korksun ki diyebiliriz” dedi.