Hastaların kendi aralarında düzenlediği ve onlar için yapılan etkinliklerde moral ve motivasyonun sadece kendilerine değil hasta yakınlarına da yansıdığını söyleyen Psikolog Altınkeser bu tür etkinliklerin önemini anlatırken şu ifadelere yer verdi : “Sosyal işlevselliğin, sosyal destek sisteminin iyi çalışıyor olması, aynı yaşanmışlıkları da insanların bir araya gelmesi tedavi sürecindeki fiziksel ve psikolojik belirtilerde iyileşmenin hızlanmasına katkı sağlar. Çünkü, kanser hastalarında depresyon, anksiyete, kanserin tekrarlanma korkusu görülebiliyor. Bu tür kaynaşmayı sağlayan etkinlikler birbirine destek olmayı sağlayarak yaşam kalitesini arttırır.”
Psikolog Nisa Altınkeser, bu tür hastalıkların kişiyi zayıf, güçsüz bırakmasına izin verilmemesi gerektiğini söyleyerek bu sürecin alışmak ve sonrasında kabul edip sürece başlamakla. Bunu kendimize, yaşamak istediğimiz hayata engel olarak görmeyip uyum sağlamakla olacağını ifade etti.
Bu sürece uyum sağlamanın zaman alacağını dile getiren Altınkeser konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sürece uyum, zaman gerektirir, yaşamak için her zaman bir amacımızı sebebimiz vardır, bizler başımıza gelen bir olumsuzluktan, hastalıktan çok daha fazlasıyız, hiçbirimiz ne kadar zamanımız kaldığını bilmeden devam ediyoruz bu hayata. Umudumuzu, yaşama sevincimizi kaybetmeden hayatın her zaman her koşulda yaşamaya değer olduğunu bilmeliyiz. Bu farkındalıkla yaşarsak tedaviye uyum süreci de kolaylaşır. Ayrıca bu söylediklerim sadece kanser hastaları için değil, herkes için geçerli. Bu hayatta ne yaşarsak yaşayalım, bir amacımız, hedefimiz olsun. Bazan hastalarımdan şu sözleri duyuyorum. Özellikle ilk tanıyı duyan hasta ‘Kendimi, karanlıkta, dipte hissediyorum.’ Önemli olan; dibe batmak değil ya da dibe nasıl battığın değil, oradan nasıl çıkacağın, önemli olan; karanlığı ne zaman ve nasıl düştüğün değil, ışığa nasıl ulaşacağındır.”